“SPOR GAZETECİLİĞİNDE BÜYÜK SAPMALAR OLDU”

Merhabalar değerli okurlarımız. Bu haftaki röportaj konuğumuz usta spor kitap yazarı, spor programcısı Ahmet Çakır. Çakır, 1974 yılında TRT İstanbul Radyosunda çalışmaya başlayan ve İstanbul, Trabzon ve Erzurum’da bu görevini başarıyla sürdürüp, 1985 yılından itibaren yazılı basına geçerek sırasıyla Hürriyet, Cumhuriyet, Günaydın, Hürgün, Fotospor ve Radikal gazetelerinde spor yazarlığı yaptı.

“SPOR GAZETECİLİĞİNDE BÜYÜK SAPMALAR OLDU”
Yayınlama: 12.04.2022 16:42:05
Düzenleme: 23.10.2022 00:43
823
A+
A-

Halen Sports TV’de ‘Sporsever’ adlı spor programının sunuculuğunu yapmakta olan ve koyu Galatasaraylılığı ile bilinen ve yazmış olduğu yazılarında daha çok Galatasaray’ı işleyen ve büyük bir bölümü spor konulu olmak üzere ve bazıları da edebiyat üzerine olan toplamda 17 kitap yazmayı başarmış olan duayen yazar Ahmet Çakır ile gerçekleştirdiğimiz röportajımız Batman Medya Gazetesi farkıyla sizlerle..

* Ahmet Çakır’ı yakından tanıyabilir miyiz?
– 1950’lerin başında Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde doğdum. Nüfusta 05.10.1952 yazıyor ama rahmetli annem 1951 yılında doğduğumu söylerdi. 1960 yılında ailemle birlikte İstanbul’a geldik. 1974 yılında TRT İstanbul Radyosunda çalışmaya başladım. 1979 yılında yayın şefi oldum. (Ankara’daki kursta Vanlı iki arkadaşım vardı; Turan ve Fatih). İstanbul Radyosunda 10 yıl çalıştım. Sonra Trabzon’a tayinim çıktı. Ardından da Erzurum’a gönderildim ve Mayıs 1985’te ayrılıp yazılı basına geçtim. 40 Yıla yakın sürede aralarında Hürriyet’in de bulunduğu pek çok gazetede çalıştım. Çeşitli televizyonlarda programlar yaptım. Halen Sports TV kanalında ‘Sporsever’ adlı bir program yapıyorum. Cuma günleri 15.00 ve 21.00’de yayınlanıyor. Pazar günleri bir tekrarı daha oluyor. Büyük bir bölümü spor, bazıları da edebiyat olmak üzere 17 kitabım var. Dostun Ölümü adlı hikayeler toplamıyla 1982 yılında Akademi Kitabevi Öykü ödülü kazandım. Bundan önce 1980 yılında dünyada ve Türkiye’de Sansür adlı çalışmamla Yunus Nadi ödülü kazanmıştım.

* Yazar olma fikri ve arzusu nasıl gelişti?
– İstanbul Radyosunun bu konuda bana çok büyük katkısı oldu. Etrafımda çok değerli yazarlar vardı. Ümit Kaftancıoğlu, Oktay Arayıcı, Mahmut Alptekin, A. Turan Oflazoğlu gibi değerli yazarların teşvik ve desteği önemliydi. Ayrıca İstanbul Radyosunun Kütüphanesi bir hazineydi. 5-6 yıl delirmiş gibi okudum. Yazarlığın temeli okumaktır. İçinizde Jack London’un Martin Eden’ını okumuş olanlar varsa o dönemde ne yaptığımı daha kolay anlayabilir.

3- Gençliğinizde mesleki olarak başka uğraşlarınız var mıydı?
– Hayır yoktu ama Ticaret Lisesinde 10 parmak daktilo yazmayı öğrendiğim için öyle bir olasılık vardı. Örneğin noterlikte eleman olarak işe başlamak üzereydim. Ayrıca, muhasebecilik yapabilecek donanımım vardı. O tür bir işte çalışabilirdim. Futbolu da çok seviyordum ve 7 yaşımdan beri oynuyorum ama bu işten ekmek yiyebilecek kadar iyi miydim bilmiyorum.

* İlk yazarlık deneyiminiz nerede ve nasıl başladı?
–  İlk yazım 31.12.1978 tarihinde Cumhuriyet gazetesinin Ciddiyet adlı mizah sayfasında çıktı.

* Yazarlıktaki ilk yıllarınızda beğendiğiniz ve kendinize örnek yazarlar kimlerdi?
– Jack Londan, Maksim Gorki, E. Hemingway, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Orhan Kemal ile Türk ve Dünya edebiyatının adları bilinen tüm yazarlarını okuduğumu söyleyebilirim. Elbette ki bazılarının yeri ayrıdır ama hepsini okudum.

* Galatasaraylılık ve Galatasaray sevgisi nasıl başladı?
– Kastamonu’nun Bozkurt ilçesine gazeteler birkaç gün sonra da olsa gelirdi ve önünden geçtiğimiz kahvehanelerde onlara bakabilirdik. Tabii o gazetelerde Metin Oktay’ı gördükçe böyle bir bağ oluştu ki bunu milyonlarca kişinin yaşamış olduğunu söyleyebiliriz. ‘Metin Oktay, İnönü Stadında iki direk arasında sığın 1500 kişilik Galatasaray taraftar sayısını milyonlara çıkaran adamdır’ denilir, doğrudur.

*  Yazarlık yapmış olduğunuz gazetelerde en rahat çalışma ortamını bulduğunuz yerler hangileriydi?
– Farklı durumlar söz konusuydu. Örneğin Hürriyet yıllarında (1985-1988) muhabirdim. Gazetenin gücü pek çok kapının kolaylıkla açılmasını sağlardı. Gazetenin Jupp Derwall ile anlaşması vardı. Başkaları Alman hocanın yanına yaklaşamazken ben rekor sayıda röportaj yapmıştım. Sonraki yıllarda yazar olarak Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl ve Radikal gibi gazetelerde en rahat çalışma ortamını bulduğumu söyleyebilirim. En zoru yine muhabir olarak çalıştığım Günaydın dönemiydi. Aynı anda 4 ayrı gazetede birden çalışıyordum (Günaydın, Posta, Tan ve 24 Saat Spor). Cehennemi bir iş temposu vardı ve hiç kimse memnun değildi. 1990-1992 arasında Fotospor’un Haber Müdürü olarak da önce çok heyecanlı günler yaşadık. Ardından bir yıkımın altında kaldık.

* Yazarlık yaşantınız boyunca hiç tehdit aldınız mı?
– Tam olarak tehdit demeyelim ama ağırlıklı olarak Galatasaray yazdığım için özellikle Fenerbahçeli taraftarların tepkileri olmuştur. Ancak onlardan gelen övgüler de olurdu. (Tamam Galatasaraylı olduğunu biliyoruz ama en dürüst ve tarafsız gazeteci sensin) gibilerden övgüleri o gün bugün duyarım. Yazdıklarınızdan hoşlanmayan birileri her zaman olabilir ve ilişki kurma boyutunda tehditten başka bir şey bilmeyenler de az değildir ama bunlar kuru gürültüdür. Bunlardan etkilenirseniz işinizi yapamazsınız.  Çok değerli gazetecilerinin korkunç biçimde öldürülebildiği bir ülkede bu tehditlerin lafı bile olmaz.

* Sizden özel olarak kendileri için yazı yazmanızı talep eden oldu mu?
– Kişisel olarak değil de yazdığı bir kitap için, dergi için ya da benzer bir nedenle isteyenler oldu.

* Ülkemizde basın özgürlüğü sorunu konusunda neler söylemek istersiniz. Sizce bir özgürlük söz konusu mudur?
– Bu konuda hiç tevazu gösteremem çünkü şu anda Türk basınında konuyu en derinlemesine bilen kişi benim. 1978’den bu yana konuyla ilgili olarak topladığım bilgi, belge ve evraklar dağ gibi. Bunların hepsi sözünü ettiğiniz özgürlüğün engellenmesi yolundaki belgelerdir. Ülkemizde hemen hiçbir dönemde gerçek anlamda bir özgürlük söz konusu olmamıştır. Böyle bir özlem içinde yaşıyoruz. Örneğin; Yunus Nadi ödülünü kazandığımda çalışmamın bir kitap olarak basılması gerekiyordu ama yetkili kişi beni çağırıp “Ahmetçiğim, bu kitap basılırsa 7,5 yıl sen hapis yatarsın, 7,5 yıl da biz yatarız” demişti. O günkü yasalar öyleydi. Hele arkasından 12 Eylül’de gelince neler yaşandığını biliyorsunuz…

* 15-20 sene öncesine kadar belli başlı gazetelerde yine belli başlı yazarları olurdu. Oysa şimdi sürekli değişen yazar kadroları mevcut. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
– Ülkemizde hemen her alanda yaşanan altüst oluş durumu burada da kendini gösteriyor denilebilir. Bir gazetede sağlam bir konum edinen yazar, aynı zamanda bazı kesimleri rahatsız da eder. Hatta kendi patronu bile ondan rahatsız olabilir. Ayrıca, siyasi müdahaleler de olduğunu hepimiz biliyoruz. Kimin nerede yazacağına meslek koşulları ve kuralları çerçevesinde değil başka şekillerde karar verildiği hep söylenir.

* İdmanlardan haberler hazırlayan muhabirlerine yazarlık ve yorumculuk yapmaları hakkında neler söylemek istersiniz ve bunları yeterli buluyor musunuz?
– Son yıllarda özellikle spor gazeteciliği kapsamında en büyük sapmanın burada yaşandığı söylenebilir. Muhabir, kendi işini iyi yapamıyor ama bir üst sınıf sayılabilecek olan yorumculuğa özeniyor. Çalıştığım en önemli spor müdürü olan rahmetli Doğan Koloğlu kötü muhabirle ilgili olarak “Haber gözüne yumruk atar, adam görmez!” derdi. Yakın zamanda böyle bir şey oldu. Kayserispor’un İstanbul’da Beşiktaş’ı Türkiye kupasından elemesi sonrasında maçın adamı olarak gösterilen Kayserispor kalecisi Cenk Gönen maç sonundaki konuşmasında “Bu zaferi, Kiev’de bulunan ablam ve enişteme armağan ediyorum” dedi. Muhabir arkadaşımız hiç çaba göstermeden büyük bir balık yakalamıştı. Sadece birkaç soru sorması gerekiyordu. Ablan ve enişten Kiev’de ne yapıyorlardı? Savaş koşullarında şu andaki durumları nedir? Türkiye’ye getirilmeleri konusunda bir şeyler yapılıyor mu? Siz onlarla konuşabiliyor musunuz? Bu soruları sorup yanıtlarını alsa ertesi gün bütün Türkiye o arkadaşın haberinden söz edecek ama kardeşimiz farkında bile değil. 

* İlk kez 1980’de ‘Sansür’ adlı kitabını yazan biri olarak kitap yazma fikri nasıl gelişti?
– Doğal bir süreçti. Benim kadar çok okursanız patlayacak hale gelirsiniz ve bundan kurtulmanın yolu yazmaktır. İşin özünü anlamışsanız, daha iyi yazabilmek için de bilinçli ve disiplinli bir yazma çabası içinde olmanız gerekir.

* Daha sonra devam eden ve toplamda sayısı 11’e yükselen kitaplarınıza kısaca değinir misiniz?
– Spor kitapları konusunda büyük bir boşluk vardı. 100. Yılında Galatasaray Tarihi diye bir kitap mutlaka olmalıydı. Ayrıca Milli takımın her başarısıyla ilgili bir kitap yazdım. Bunu milli bir görev saydım. Madem ki yönetici, teknik adam, futbolcu ve hatta taraftar böyle bir başarı kazanmış, ben de gazeteci olarak bunu kitaplaştırmak zorundayım diye düşündüm ve yaptım.

* Birlikte çalıştığınız en iyi Yazı İşleri Müdürü ve Spor Müdürleri kimlerdir?
– Çok değerli isimlerle çalıştım. Doğan Koloğlu’nun en başa yazabilirim. Ergun Hiçyılmaz’ı da hemen yanına yazayım. Altuğ İstanbulluoğlu kardeşim de İstihbarat şefi olarak en iyisiydi. Başkaları da var; örneğin Yiğiter Uluğ çok nitelikli bir spor gazetecisi ve yöneticisidir. Attila Gökçe ağabeyimle çok yakın ilişkimiz var ama hiç birlikte çalışmak nasip olmadı.

* Olsa yine yaparım dediğiniz şeyler nelerdir?
– Bizim işte böyle şeyler pek olmaz. Spor dünyasında olup bitenleri aktarma boyutunda işi çok da büyütmemek gerek. Siyasi gazetecilik denilecek kapsamda bu işi yapan arkadaşlarımız için böyle şeyler söz konusu olabilir.

* Meslek yaşantınız boyunca keşkeleriniz neler oldu?
– Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonası gibi organizasyonlara yeterli sayıda gittim ama Olimpiyatları izleme konusunda tembellik ettim. Daha çok olimpiyat izlemem gerekirdi. 2004 Atina’ya gitmemiş olmama inanamıyorum çünkü hazırlık çalışmaları döneminde gidip statların durumuyla ilgili haber yapmıştım.

* Yıllarca stadyumlarda Galatasaray maçlarını izlemiş biri olarak, beğendiğiniz oyunculardan bir GS 11’İ oluşturur musunuz?
– Taffarel (Simoviç ve Mondragon da olabilir, itiraz etmem), Cüneyt, Erhan, Yusuf Altntaş) – Okan Buruk, Suat Kaya, Emre Belözoğlu, Gheorghe Hagi, Ergün Penbe, Kadri Aytaç, Metin Oktay.

* En çok beğendiğiniz Galatasaray başkanları kimlerdir?
– Döneminde kazanılan başarılar itibariyle ilk sıraya Faruk Süren’in yazılması gerekir ama ondan hoşlanmayanların çok olduğunu da biliyorum. Alp Yalman’dan, Özhan Canaydın’dan Adnan Polat’a kadar hemen hepsiyle birlikte çalışma durumumuz oldu. Hepsini yazabilirim. Elbette ki başarı durumları tartışılabilir ama hepsi memleket ortalamasının çok üstünde kaliteli insanlardı. Hele bugünkü bazı kulüp başkanlarına bakıldığında arada Everest kadar fark vardı.

* En çok beğendiğiniz Galatasaray Teknik Direktörleri kimlerdir.
– İlk sıraya Jupp Derwall’in yazılmasına kimse itiraz etmez sanırım. Hemen onun yanına Gündüz Kılıç adını da yazabiliriz. İki ayrı dönemde takımı şampiyon yapan Feldkamp müthiş bir hocaydı. Elbette ki Fatih Terim bu listede mutlaka yer almalıdır.

* En çok beğendiğiniz TFF ve MHK Başkanları kimlerdir?
– Uzak geçmişte kalmış efsane TFF Başkanları vardır. Hasan Polat, Orhan Şeref Apak gibi isimler bu kapsamda ilk akla gelenler. Yakın zamanda Şenes Erzik çok önemli bir isimdir. Sonrasında bir altüst oluş içindeyiz. Döneminde kazanılan başarılar nedeniyle Haluk Ulusoy’un adı da mutlaka anılacaktır. Yakın yıllarda bu iş biraz tatsız bir boyutta gelişiyor. Hangi nitelikleri ve özellikleri nedeniyle bu göreve getirildiklerini anlamakta zorlandığımız kişiler olabiliyor. Nitekim bunun sonucu da ortada. Futbolumuz sürekli bir kaosun içinde. Sürekli lafı edilen ‘marka değeri’ hayal olmuş durumda. MHK Başkanları olarak büyük bir bölümü değerli insanlardı. Ahmet Güvener, Mustafa Çulcu, Yusuf Namoğlu, Zekeriya Alp hemen aklıma gelenler.

* Yönetimlerini beğendiğiniz hakemler kimlerdi?
– Onlara başka nedenlerle kızanlar olduğunu bilmiyor değilim ama Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu hemen akla gelen isimler. Yakın zamanda Cüneyt Çakır Türk hakemliğinin bayrağını zirveye dikti. Gerçi memleket dahilinde kendini kimseye beğendiremedi ama ‘Dünyada son 20 yılın en iyi ikinci hakemi’ gibi bir unvan, futbolumuzun bir daha erişilmesi mümkün olmayan zirvelerinden biridir. Biz toplum olarak zirveleri değil zırvaları daha çok sevdiğimiz için Cüneyt Çakır gibileri sevmiyoruz. Kuşkusuz ki başka değerli hakemler de var.                                                                                                                                                                                                                              

* Meslek hayatınızda unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
– Galatasaray idmanında ölen 17 yaşındaki futbolcu Dursun Özbek (Evet, Başkan Dursun Özbek’le aynı adı taşıyan yeğeni. 1986 ya da 1987’nin Aralık ayıydı. O gün Florya’da iki idman vardı. Dehşet soğuk bir gündü. İlkini izledim. İkinciyi izlerken Derwall yanıma geldi ve “Like Sibirya, isnat it Ahmet Bey (Sibirya gibi soğuk değil mi Ahmet Bey” dedi. Zaten idmanda bir şey olduğu-olacağı yoktu. A takım ile gençler 7’şer kişilik maç yapıyordu. Orada donmak yerine gazeteye gidip sonucu kolaylıkla öğrenerek yazabilirdik. Böyle düşünmek oradan ayrılmamızdan sadece birkaç dakika sonra Dursun Özbek kardeşimiz yığılıp kalmıştı. Tabii bizim açımızdan da böyle bir haberi atlamış olmak, tam bir felaketti. Kovulmamıza bile yol açabilirdi.

* Meslek hayatınız boyunca sizi en çok üzen ve mutlu eden gelişmeler neler oldu?
– Yukarıda anlattığımın dışında Kovaçeviç’in Galatasaray’a gelme haberi vardı, avucumun içinde diyebileceğim haberi atlamıştım. Kovulmam gerekirdi ama ben değil spor müdürü rahmetli Eşfak Aykaç kovuldu… En sevindiğim olay ise önce Galatasaray’ın 14 yıl aradan sonra şampiyonluğuydu. Adım adım izlemiş ve iyi gazetecilik yapmıştım. Sonrasında da biliyorsunuz, çeşitli Avrupa başarıları var. 2000’deki UEFA Kupasına kadar uzanan. Bunların hepsini yerinde izleyip yazma imkânım oldu.

* Size göre Galatasaray’ın en sürpriz galibiyeti hangisindeydi.
– 2000 UEFA Kupasına yürürken deplasmandaki Dortmund galibiyeti ilk sıraya yazılabilir. Sarı-kırmızılı takımın 2-0 kazandığı maç müthişti. Ondan önce Mallorca galibiyeti de şaşırtıcıydı çünkü İspanyol takımı evindeki maçın ilk yarım saatinde Galatasaray’a 4 atabilecek bir futbol oynamış ama golü bulamamıştı. Sonrasında Galatasaray maça 4-1 kazandı, inanılır gibi değildi.

* Son olarak Batman Medya gazetesinin okurlarına ne gibi mesajlar vermek istersiniz?
– Efendim, öncelikle röportaj yapma isteğinizden ötürü size teşekkür etmek isterim. Ayıca zor koşullar altında görev yaptıklarını bildiğim meslektaşlarıma selamlarımı gönderiyorum. Başarılar diliyorum. Bu mübarek ayın ülkemize ve insanlarımıza hayırlar getirmesini diliyorum.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.