HAYATIN İÇİNDEN BİR KESİT

TEKNOLOJİ VE NOSTALJİ

HAYATIN İÇİNDEN BİR KESİT
Advert
Yayınlama: 13.04.2025 14:04:22
65
A+
A-

Teknolojinin ilerlemesi sonucu interaktif iletişim alabildiğine artarken uzmanların kişilerin kalabalıklar içinde yalnız kaldıklarını ifade etmeleri bir ironi gibi gelebilir. Ancak durum hiçte öyle değil. Çünkü iletişimde bulunduğumuz insanlarla bir araya gelir, tensel temas kurabilir (tokalaşma, sarılma), varlığıyla mutlu olabiliriz. Ancak monitör ortamında ki bu ister bilgisayar olsun, isterse akıllı telefon böyle bir konforu bize sağlamaz. Yapay ortam ile doğal ortam buluşmaları kesinlikle bireye aynı hisleri yaşatmaz. Bu tıpkı birisinin evine gidip bayramını tebrik etmek ile “kes, kopyala, yapıştır” bayram mesajını SMS ile atmanın bir olmaması gibi.

Yıllarca dostluk kurduğumuz birisinin mimik ve jestleri bile karşılıklı olarak sirayet ederken daha dün tanıştığımız bir platformdaki kişinin cinsiyetinden bile emin olamayabiliyoruz. Öyle ya, kendini farklı bir cins ile mi tanıtan dersin, yapay zeka ile güçlendirilmiş bir algoritmaya sahip bir ne idüğü belirsiz kişi mi dersin, bilemezsin.

Bir günde onlarca kişiyle iletişimde olduğunu söyleyen ama dört duvar arasında aile bireyleriyle bile iletişim kurmayan insanlar var artık. Yapa yalnız ve mutsuz.

Sürekli aynı video ve sitelere girerek kendisine ilginç gelen sayfalarda gezinir iken esasında algoritma sayesinde tüm bu videolar ve belgesellerin kendisine bilinçli olarak getirildiğinin de farkında mıdır kişi? Mesela bir kişi bana sürekli kimsenin gündeminde olmayan ve hatta ……..bile bu kadar iplemediği konularda bir şeyler anlatmasına şaşırmış ve durumu kendisine izah ettiğimde suratı allak bullak olmuştu. Örneğin bir hanımefendi sürekli pasta ve kek tariflerine baktığı için yapay zeka kendisine bu tür videoları sunar iken, bir başkası mücadele sporlarına baktığı için kendisine de bu tarz videolar gelmektedir. Kimisi bunu bilir ve tercihi bu yöndedir, eyvallah ama dediğim gibi en son okuduğu kitap lise dönemindeki ders kitabı olunca maalesef ki böyle durumlar yaşanabiliyor.

Teknolojinin olmadığı zamanlarda, en azından 30-40 sene öncesine kadar gündemi ya televizyon ve radyo belirlerdi, ya da yerel gazeteler ve fısıltı gazeteleri yani dedikodular.

O zaman iletişim yüzyüzeydi. Kimse yalnız kalmıyor, kalamıyordu. Yardımlaşma ve paylaşım had safhadaydı. Mesela sonbahar mevsiminde “Danuk” kazanları kaynatılırdı. Taa öte mahallelerden çocuklar bilirdi ki o kaynayan bulgurdan kendisinin de bir payı vardır ve çekinmeden gelir alırdı. Biz bir kısmını yer, öteki kısmını eve götürürdük. Üzerine tereyağı kızdırılır, boca edilir, afiyetle yenirdi. Bazı aklı evveller ise paylaşmayı bilmez, tek başına yerdi. Onlarca danuk kazanından onlarca tas yenildiğinde ne olur? Valla söyleyemiyorum, varın siz tahmin edin. ….

Yazın ise salça ve kurutmalık zamanıydı ve yine herkes birbirine yardıma koşardı. Her gün bir kişinin evinde elbirliğiyle yardım edilirdi İMECE’nin ne olduğunu bilmeden.

Özellikle “Şehriye” yapan ablalar mahallenin tüm dedikodusunu ikindiye kalmadan duyururdu ahaliye.

Kim sabah erkenden kalkmış ve kapısının önünü süpürmüş, kim saat 9’a kadar perdesini bile açmadan fosur fosur yatmış, hepsi şehriye hamurları uzun uzun açılırken bir bir anlatılırdı. Bu arada apartman kültürüne geçildiğinden bilinmeyebilir ama sabahın köründe kapı önü süpürmek bu evin kadınları ve kızlarının hamarat, erken kalkan bireyler olduğunun göstergesi olarak kabul edilirdi.

Tandır başında yapılan dedikodular da bu günün whatsapp gruplarının ilkel modeliydi denilebilir. Ancak tüm teyzeler önce kim tandır yakacak diye de beklerlerdi. Çünkü ilk yakan daha çok “kırşık” (yani yakılacak tahta-odun diyelim) harcardı ve tandır soğuk olduğu içinde bekleme süresi daha fazla olurdu. İkinci kişi zaten tandır sıcak olduğu için o kadar malzeme kullanmaz ve o kadar da uzun sürmezdi. Bu arada namazlı abdestli olmayanın elinden ekmek de pek tercih edilmezdi.

Yapacak o kadar şey vardı ki kollektif olarak, insanların yalnız kalması gibi bir lüksleri olmazdı. Küçüktü dünyaları ama zengindi. Evlere TV izlemeye giderler, televizyonsuz aileler gittikleri evlere mevsimine göre meyveler getirirlerdi. İzledikleri filmler genelde Türk filmleriydi. Düşük bütçeli ama duygu yüklü filmler. Kız daima zengin, jön ise (esas oğlan) fakir ama gururlu. Araba çarpma sahnesi ve kör olan, sonrasında gözleri açılan veya verem olan ve senede bir gün buluşan.

Biz çocuklar ise genelde kovboy ve Kızılderili filmlerini tercih ederdik. O yıllarda Karate filmleri televizyonlarda yasaktı ama durumu iyi aileler video oynatıcı aldıklarından o ailelere gider Bruce Lee ve aksiyon filmlerini izleyebilirdik. Hey gidi günler hey….

Tiktok ve Instagram’da yapay zeka aracılığıyla izlenen videoların benzerlerinin sürekli aynı kişiye gelmesi ile kişinin dipsiz bir çukurda kendisinin ilmek ilmek ördüğü bir dünyanın verdiği yalnızlıktan ise eskinin kıt kanaatte olsa mutlu ve huzurlu dünyası bana çok daha nostaljik ve samimi geliyor. Siz ne dersiniz?

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.